Assos Köy Evleri, Tarihi, Mimarisi ve Tüm Detayları
Assos’un Tarihçesi
Assos, Çanakkale’nin bir tarihi hazinesi haline gelmeden evvel birçok medeniyete ve halka ev sahipliği yapmış bir mevkiidir. Tunç devrinden beri yerleşim ve iskân mekânı olan bu şehir; Lidyalıları, Persleri, Pergamonları ve Romalıları ağırlamıştır. Midilli adasından göç eden koloniler tarafından geliştirilmiş bir bölge olan Assos; Lidya Krallığı tarafından MÖ 6.yy’da işgal edilmiştir. Ardından bu ilk işgalden sonra, Perslerden Romalılara uzanan işgal silsilesi başlamıştır. Yalnızca bir dönem şehir Atina kent birliğine ait olmuş fakat karmaşık bir hakimiyet süreci tekrar peydah olmuştur. Şehrin çok tercih edilmesinin sebebi: tarım ve ticaret açısından oldukça verimli bir şehir olması ve konum olarak önemli bir alanda kurulmuş olmasıdır. Şehir Orta Çağ’da terkedilmiş; 1880-1883 yıllarında Amerikan bir arkeolog tarafından kazılara başlanmıştır.
Assos, zenginleşmesine sebebiyet veren ticareti liman vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Assos’un meşhur bir diğer bilinenlerinden biri de andezit taşından yapılan “et yiyen lahitler ”dir. Bu lahitler, içerisine koyulan bedenleri hemen çürütmesiyle bilinir. Çoğunlukla limandan ticareti yapılan ürün de bu andezit taşıdır.
Assos, yalnızca ekonomik anlamda değil, kendini düşünsel anlamda da geliştirmiş bir kenttir. Ünlü Yunan filozofu Aristoteles, bu şehirde uzun bir süre ikamet etmiştir. Burada bir felsefe okulu kurulmuş ve felsefe eğitimi verilmiştir.
Roma döneminde kent, tarım faaliyetlerine önem vererek gelişme sağlamıştır. Kentte hâkim olan inanç ise Hristiyanlık olmuştur. Fakat Hristiyanlığın etkisi, kentteki çoğunluk yapının yıkılmasına sebep olmuş, mimari bu bağlamda değiştirilmiştir. 1080 yılında ise Selçukluların himayesi altına alınan kent, 1359 yılında Sultan I. Murat’a satılmıştır.
Kent, bir tepenin üzerinde denize doğru inşa edilmiştir. Aynı zamanda etrafı surlarla çevrilmiştir. Kentin çoğu alanında eğimin ortadan kaldırılması için düzeltme çalışmaları yapılmıştır. Bunun dışında tepede tapınak bulunmak üzere yapılar aşağıya doğru sıralanmaktadırlar. Doğu tarafında bulunan evler ise iki katlı avlulu evler olarak belirlenmişlerdir.
Bu kent aynı zamanda, Homeros’un İlyada destanında da sözü geçen bir kenttir. Fakat destanda kent Pedasos olarak aktarılır.
Assos’un Antik Çağ’daki Yapısı
Assos içerisinde bir antik tiyatro alanı, bir tapınak, iç surlar, nekropol (mezarlık), agora (şehir merkezi), meclis binası, hamamlar, gymnasium (spor alanı) ve stoalardan (üstü kapalı sütunlu koridorlar) oluşur. Şehir, 5 bin kişilik tiyatrosundan anlaşılacağı üzere dönemin kalabalık şehirlerinden biridir. Ardından şehrin çevresinde yerleşke alanları oluşturulmaya başlanmış ve şehrin antik yapısının yanı sıra yerleşik yapılar da meydana getirilmiştir. Bazı alanları tahribata uğrayan şehir çeşitli arkeologlar tarafından aralıklı olarak restore işlemleri görmüştür. Fakat daha önce de belirtildiği gibi Amerikalı bir arkeolog şehirde ilk kazıyı başlatan kişi olmuştur.
Assos Mimarisi
Assos’un en önemli özelliklerinden birisi de günümüzde Geç Antik Çağ’daki mimarinin gözlemlenebileceği evlere rastlanabiliyor olunmasıdır. Bu evler, genellikle avlular etrafında konumlanan ve fazla gösteriş amacı güdülmeden yalnızca barınma ihtiyacını karşılamayı hedefleyen evlerdir. Temelde evlerin zemini oluşturulurken eğimli arazi düzleştirilmiş ve yeni oluşturulan zemin üzerine evler inşa edilmiştir. Evlerin bulunduğu alanlara ve kümelenme biçimlerine bakarak bir mahalle düzeni kurulduğu rahatlıkla söylenebilir. Evler hem mahalle kültürünü yansıtır nitelikte konumlanmıştır hem de belirli sınıflara göre mimari olarak farklılıklar göstermektedir.
Alt, orta ve üst sınıfların barındığı evler birbirinden farklı yapılara sahip evler olarak belirtilmiştir. Genellikle günümüze ulaşabilen konutlar da üst sınıf konutlar oluşmuştur. Barınmadan ziyade gösterişin hâkim olduğu bu konutlar bu sebeple dönem geçtikçe Assos’un timsali haline gelmişlerdir. Öncelikle bu konutların önemi, dönemin önemli kişileri için inşa edilen evlerin, bu evlerden esinlenerek yapılması noktasıdır. Bu sebeple üst sınıfların sahip oldukları statünün, en büyük belirleyicisi ve göstergelerinden birinin de evleri olduğu görülmektedir. Koçyiğit’e göre, buradan esinlenilen evlerden birisine örnek olarak; Ephesos’taki tiyatro binasının üst terasında yer alan büyük ev gösterilebilir.
Her mimarinin benzeseler bile farklı özellikler gösterdiğini bilmekteyiz. Bu sebeple evler kendi inşa edikleri çevrenin özelliklerini yansıtırlar. Başka bir alanda aynı evi inşa etseniz dahi o yerleşim yerinin özelliklerini mimarisinde barındırır. Antropolojik, jeopolitik ve teknolojik gelişimlerin bu değişikliklerde etkileri büyük orandadır. Dolayısıyla barınan toplum yapısı değiştikçe mimarinin yapısının da değiştiği gözlemlenmiştir.
Assos’un kendi yerleşkesindeki mimarisinde ve evlerin yapımında taş kullanır. Bu taşların aktif kullanımı zaten köy evlerine bakıldığında gayet rahat bir biçimde gözlemlenebilir. Assos kenti İstanbul’dan göç alarak köylerinde sakinlerini ağırlamaktadır. Taş evlerin yapısını bozmadan, tarih boyunca da tamir edilerek kullanıldığı gibi şimdi de restore edilerek kullanılmaktadır. Fakat turistik bakımdan Assos’un kendi köy evleri değil daha çok aynı mimarinin restore edilmesiyle elde edilen otel, motel vb. konaklama yerleri tercih edilmektedir. Köy evlerinin bulunduğu kısımlar, daha çok tarım için, hayvancılık için veya salaş yaşam şekillerine uygun olduğundan misafirlerin şimdilik yalnızca bakmayı tercih ettiği alanlardır. İçerilerine girilip bakıldığında eski yaşam şekillerinden izlere rastlamak mümkündür. Örneğin; turistik olmayan ve limanda yer almayan evlerin; çatıları düz, dışarıdan merdivenli ve iki katlı evler oldukları gözlemlenirken turistik amaçlara hizmet eden evlerin; parmaklıkları, balkonları ve ferforje pencere korkulukları olduğu görülmektedir.
Assos ve civar yerleşkelerinden iki köy daha detaylandırılabilir. Birinci köy Adatepe köyüdür. Adatepe, az önce yukarıda da bahsedilen Assos mimarisinin neredeyse hiç bozulmadan kullanılmaya devam ettiği yerleşkelerden birisidir. Üst kısımlarında klasik Türk mimarisine sahip cumbalı evleri görülürken yarıdan itibaren ise Rum evleri göze çarpmaktadır. Tabiki Assos mimarisinin etkileri görülmektedir. Fakat geçirilen bütün tamiratlar ve restorasyonlar sonunda orada ikamet eden halkın kendi yapısına göre şekillenmiştir. Ayrıca köy Assos’tan gelen felsefe esintisinden etkilenmiş ve köyde Taşmektep adında bir atölye kurulmuştur. Bu atölyede felsefe, edebiyat ve sanat tarihi seminerleri de verilmektedir.
İkinci köy ise, Büyükhusun köyüdür. Büyükhusun, Adatepe gibi eski mimariye sahip olmak ile birlikte “2004 Ağa Han Mimarlık Ödülleri”nin sahiplerinden biri olan B2 Evine yer vermektedir. Bu ev de mimari anlamda köy evlerinden fazla ayrılmaksızın, modern havasını korumayı başaran bir yapı haline gelmiştir.
Ege bölgesi; yalnızca Assos’ta değil, Şirince, Ayvalık, Cunda, Datça vb. yerleşkelerde de Rum evleri ve Türk evlerinin mimarisini bir arada görebileceğiniz yerlerdendir. Aynı zamanda bu yerleşkelerin tarihin başka bir sahnesinde Antik Çağ uygarlıklarına ev sahipliği yapmış olması, mimariyi çeşitlendiren ve tatlandıran bir husus olagelmiştir.